Olivier Roy: “IŞİD militanlarını ‘Anonim Alkolikler’ gibi tedavi edemezsiniz”

ekran-resmi-2016-11-20-20-18-23Siyasal İslam ve terörizm konularında çalışan Fransız siyaset bilimci Olivier Roy, son kitabında IŞİD ile Selefiler arasındaki ayrım üzerinde yoğunlaşmış ve IŞİD militanlarının ütopik bir toplum kurmak gibi bir derdi olmadığını; onların tek amacının ölmek olduğunu iddia etmiş.

Roy‘nın son kitabı Le Djihad et la Mort (Cihad ve Ölüm), Ekim ayında Fransa’da yayınlandı. Bu kitabında Olivier Roy, pek çok araştırmacının iddiasının aksine (ismi üzerinde de fırtınalar kopartılan) IŞİD’in tutarlı bir jeostratejisinin bulunmadığını, amaçlarının bir devlet kurmaktan çok, bir an önce ölerek cennete gitmek olduğunu dile getiriyor. Roy, bu analizinden hareketle, IŞİD militanlarının nasıl “rehabilite” edilebileceği üzerinde de durmuş.

Centre nationale de la recherche scientifique (CNRS) araştırma merkezinin eski yöneticisi olan ve Floransa’daki Avrupa Enstitüsü’nde çalışan Roy, IŞİD’e katılımların kaynağını “ölüm arzusu ve genç kuşaklara özgü bir nihilizm” olarak açıklıyor.

Oliver Roy, 1995 Paris metro saldırılarından yine Paris’teki 13 Kasım 2015 saldırılarına kadar geçen yirmi yıllık dönemde Fransa ve Belçika’da gerçekleştirilen tüm İslamcı terör saldırılarını mercek altına almış. Roy kitabında, bu saldırıların faillerinin tamamının öldüğü gerçeği üzerinde duruyor: “ya kendilerini patlatıyorlar ya da polisin gelip kendilerini öldürmesini bekliyorlar; B planları yok, kaçmak için uğraşmıyorlar”.

Olivier Roy, IŞİD’in (adından da anlaşılacağı gibi) bir devlet kurma iddiasında olduğunu kabul etmekle birlikte, “hastane, okul vs. inşa etmek gibi dertleri yok. Onlar bir an önce ölmeyi hedefleyen bir nihilizm içindeler” diyor ve IŞİD’in esasen “ütopik değil, apokaliptik bir oluşum” olduğunu iddia ediyor.

Peki çoğunluğu çok genç olan bu insanları IŞİD’e katılmaya  iten ne? Olivier Roy kitabında, “işsiz, mutsuz, amaçsız göçmen kökenli gençler” klişesini reddediyor. “Teröristlerin yüzde 25’i sonradan din değiştirmiş gençler, çoğu orta sınıf, sıradan ailelerden. Çoğunluğu önceden topluma oldukça entegre hayatlar sürmüş insanlar” diyerek 13 Kasım 2015 Paris saldırılarının failleri Abdesslam kardeşleri örnek veriyor: “yıllarca Brüksel’in Molenbeek semtinde bir pub işletmişler; tezgahın üstünden alkol, altından ot satarak. Geçim zorluğu çeken insanlar değiller”.

Olivier Roy, IŞİD propagandasının özellikle “genç kültürü”ne ait kodların kullanılması sayesinde etkili olduğunu düşünüyor. “Bilgisayar oyunlarındaki ve sosyal medyadaki jargona hakimler, süper-kahraman imajını kendilerine uydurmaya çalışıyorlar”diyor. Roy, IŞİD propagandasının “vahşetin estetiğini kullanma” konusunda uzmanlaştığını da söylüyor: “bir kısım gençler için bu çok cazip, tıpkı bir zamanlar Satanizm’e özenen gençlerde olduğu gibi”. Yani Roy’a göre esas mesele gençlerin içinde bulunduğu varoluşsal kriz, dolayısıyla olay “fakir banliyölerin mutsuz gençleri” klişesiyle anlaşılamayacak kadar karmaşık.

Üstelik Roy, IŞİD’e katılan militanların daha önce yaşadıkları çevrelerde çok da dindar olarak bilinmediklerini vurgulayarak, bu bakımdan Selefilerden ayrıldıklarını düşünüyor: “camiye gitmiyorlar, vakıf ya da dernek faaliyetlerine katılmıyorlar, herhangi bir dini eğitim almamışlar”.

Olivier Roy kitabında, Filistin-İsrail meselesinin bu gençlerin radikal İslamcılığa yönelmesinde rol oynadığı tezlerini de kabul etmiyor ve IŞİD’in Suriye’de Hizbullah militanlarına ya da Yarmuk mülteci kampındaki Filistinlilere karşı da çarpıştığını hatırlatıyor. “Bu gençler kesinlikle Ortadoğu’nun jeostratejik dengeleriyle ilgilenmiyorlar, onlar sadece ölmek ve öldürmekle ilgileniyor“.

Peki bu örgütle ve militanlarıyla nasıl baş edilecek? Roy’a göre, çok genç militanlar için “anonim alkolikler” benzeri psikolojik tedavinin mümkün olduğunu, ancak 20 yaşın üstündeki militanların “siyasal militan” muamelesi görmesi gerektiğini söylüyor.

Roy‘un, sanki pek kabul görmeyecek bir eleştirisi, Fransız devleti ve toplumunun bir tutumuna karşı: Roy, “hiper-laikleşme” olarak adlandırdığı ve dini toplumsal yaşamın tamamen dışına iten anlayışın son tahlilde radikallerin işine yaradığını iddia ediyor: “dini toplumun kıyısına doğru itiyoruz, ama radikal militanlar tam da o kesimlerde etkili. Meydanı onlara bırakmış oluyoruz. Bu nedenle İslamın kamusal alanda görünür olması, barışçı bir versiyonunun ulaşılabilir olması gerekiyor.” Olivier Roy işte bu aşamada Selefilerin sorumluluğunu dile getiriyor.

“Her saldırıdan sonra, militanların mahallelerinde röportaj yapıldığında aynı sahneyi izliyoruz. Oradaki yerel camiinin Selefi imamı, ‘saldırganı hiç tanımayız, camimize de gelmezdi’ diyerek sorumluluktan kurtulduğunu zannediyor. Ama kadınların ellerini sıkmayarak, radikalleşmeye karşı hiçbir karşı-söylem geliştirmeyerek, Batılı toplumların içinde hizipleşerek ve toplumsal hayata katılmayarak sorumluluklarından kaçıyorlar”.

2016 yaz aylarındaki “burkini” tartışmasında da görüldüğü gibi “kamusal alanda dini kıyafetler/simgeler” meselesi Fransa’da yıllardır kamuoyunu meşgul eden bir konu; dolayısıyla tam da Olivier Roy’nın savunduğunun aksine, dinin mümkün oldukça ortalıkta gözükmemesi eğilimi daha yaygın.

İkinci olarak, her ne kadar Roy IŞİD militanlarının belli bir jeostratejik hedefi olmadığını söylese de, bu herhalde bu örgütün tamamı ya da arkasındaki güç veya güçler için geçerli bir analiz değil.

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s