Ukraine-Turquie: un partenariat à multiples facettes (Revue Conflits, No 14)

Ukraine-Turquie: un partenariat à multiples facettes (Revue Conflits, No 14)
Türkiye-Çin ticari ilişkilerine dair kaleme aldığım rapor Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IFRI) tarafından yayınlandı
Paskalya bayramına denk gelen 21 Nisan 2019 Pazar günü Sri Lanka’da gerçekleştirilen terör saldırıları ülkenin en kanlı günü olarak tarihe geçti. İkisi Katolik, biri Protestan üç kilisenin yanı sıra üç lüks otele yönelen terör saldırısı 300’e yakın insanın hayatına mal oldu. Bu boyutta bir saldırıyı Irak ve Suriye’deki son toprak parçaları da elinden giden IŞİD/DAİŞ’in üstlenmiş olması Sri Lanka’yı yakından takip eden uzmanları bile şaşırtan bir durum.
Eski bir Britanya sömürgesi olan Sri Lanka, siyasal şiddetten ya da terör olaylarından uzak bir ülke değil. Ülkenin yakın tarihine damgasını vuran LTEE – Tamil Kaplanları‘nın isyanı (1983-2009), ve toplam 100 bin kişinin hayatına mal olan bu isyanın bastırılma biçimi halen tartışılıyor. Ancak LTTE’nin en etkin olduğu dönemde bile ülkede bu çapta bir saldırı düzenlenmemişti. Üstelik LTTE’nin intihar saldırıları konusunda hiç çekingen davranmadığı ve bu saldırılarda bilhassa kadın eylemciler kullandığı da biliniyor.
22 milyon nüfuslu Sri Lanka dinsel şiddetle de yeni tanışmıyor. Ülke nüfusunun %70’i Budist, %13’ü Hindu, % ’u Müslüman ve %7’si Hıristiyanlardan oluşuyor. Ancak şimdiye kadarki şiddet olayları genellikle Budistlerle Müslümanlar ya da Budistlerle Hıristiyanlar arasında cereyan ediyordu. Ülkedeki dinsel azınlıklara karşı nefret söyleminde bulunan radikal Budist gruplar yıllardır faaliyette ve büyük ölçüde Birmanya (Myanmar)’da bulunan Rohingya karşıtı Budistlerin söylemlerinden etkileniyorlar. Bu çerçevede son olarak 2018 Mart ayında Kandy şehrinde Budistlerin Müslümanlara ait ev ve dükkanlara saldırdığı olaylar yaşanmıştı.
Her ne kadar ülkede NTJ ve JMI isimli iki ayrı radikal İslamcı örgütün varlığı bilinse de, bu örgütler şimdiye kadar ülkedeki bir başka azınlık grubu olan Hıristiyanları hedef aldıkları kayda değer bir eylem gerçekleştirmemiş.
Gerçi saldırının sadece kiliselere değil, yabancı turist ve işadamlarının konakladığı lüks otel zincirlerine de yöneltilmiş olması, olayı sadece Sri Lanka’nın yerel dengeleriyle açıklama imkânı olmadığını gösteriyor. Doğrudan ya da dolaylı olarak “Batı”yı temsil ettiğine inanılan mekanların eş zamanlı olarak vurulmuş olması, Sri Lanka’nın Batı’yla olan ilişkilerinin de hedef alındığını düşündürüyor.
2015 yılında ülkeye Başbakan olan Wickremesinghe, selefi Rajapakse’nin aksine, Çin’le yakınlaşma stratejisini tehlikeli bulmuş ve ülkenin Batı’yla bozulmuş olan ilişkilerini tamire girişmişti. Bu açıdan Sri Lanka’nın yeni hükümeti son dönemde özellikle Hindistan ve Japonya’yla ilişkileri geliştirmeye çalışıyordu. Ülkedeki Çin etkisinin dengelenmesi ihtiyacının özellikle Hambantota limanının başına gelenlerden sonra daha da önem kazandığını vurgulamak gerekiyor.
2010 yılında Çin tarafından inşası finanse edilen ve Çinli bir firmaya yaptırılan Hambantota Limanı, Sri Lanka’yı Çin’e karşı ödeyemeyeceği bir kredi borcunun altına soktu. Bu kredinin silinmesi karşılığında 2017 yılında liman ve çevresindeki 6 bin hektar arazi 99 yıllığına Çin yönetimine devredildi.
Eylemi gerçekleştiren biri kadın sekiz intihar bombacısının hepsinin Sri Lanka’lı orta üst sınıf ailelere mensup olduğu açıklandı. Biri İngiltere’de üniversite okumuş, bir diğeri Avustralya’da master yapmış, ikisi kardeş olup zengin bir işadamının oğulları olan bu teröristlerin nasıl ve ne şekilde IŞİD’in militanı haline dönüştükleri henüz bilinmiyor. Bu süreçte hangi üçüncü aktörlerin rol oynadığı da henüz aydınlığa kavuşmuş değil. Hindistan basını ise şimdiden Pakistan gizli servislerinin bir şekilde bu işin içinde olduğunu yazmaya koyuldular bile.
Saldırı 2019 yılı sonunda cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan Sri Lanka’da iç siyasi dengeleri de sarstı. Başbakan Wickremesinghe ile açık savaş halindeki Cumhurbaşkanı Sirisena, hükümetin saldırıya dair istihbarat aldığını ama gereğini yapmadığını iddia ederken, hükümete yakın çevreler ise cumhurbaşkanının saldırı günü bulunduğu Singapur’dan hemen geri dönmemiş olmasını eleştiriyor. Ülke siyasetini yakından gözlemleyenler ise bürokrasi içindeki cumhurbaşkanı yanlıları-başbakan yanlıları arasındaki gerilim ve bölünmenin güvenlik zaafı yarattığını ve istihbarat akışını yavaşlattığını iddia ediyor. Nitekim başta 359 olarak açıklanan ölü sayısının “yanlış saymışız” denilerek iki gün sonra 290 olarak güncellenmesi bile devletin işleyişinde bir takım sorunlar yaşandığının kanıtlıyor.
15 Mart’ta Yeni Zelanda-Christchurch’te yaşanan camii saldırısının intikamının alındığını iddia eden IŞİD ise, hiç beklenmediği bir coğrafyada ortaya çıkmış olmaktan ve Ortadoğu’daki kayıplarına rağmen kendinden söz ettirmekten memnun. Radikal İslamcı terör tehdidinin giderek Asya-Pasifik bölgesine kaymakta olması yeni bir olgu değil. Son iki-üç yılda Afganistan, Endonezya ya da Filipinlerde IŞİD’e biat eden örgütlerin sayısının giderek artıyor olması “Doğu’ya kayış” eğiliminin hızlandığını gösteriyor. Sri Lanka eylemleri de bu eğilimin perçinlendiğini gösteriyor.