Somali: bir askeri üs ve ötesi

Ekran Resmi 2017-10-07 22.04.26
Hasan Şeyh Mahmud liderliğindeki Somali Federal Hükümeti, başkent Mogadişu ve etrafındaki küçük bir coğrafyaya hükmediyor

Afrika Boynuzu’nda stratejik bir konuma sahip Somali‘nin ismi kargaşa, iç savaş ve sefaletin eş anlamlısı gibi. Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük askeri üssü bu ülkenin başkenti Mogadişu yakınlarında geçtiğimiz günlerde faaliyete geçti. Yaklaşık 200 askerin görev yapacağı üs bir eğitim merkezi olarak hizmet verecek. Amaç Somali ordusunu güçlendirmek ve kendi kendini savunabilecek hale getirmek.

Bağımsızlığına kavuştuğu 1960’dan bu yana türlü türlü istikrarsızlıkla boğuşan Somali, 1990 yılına gelindiğinde tam bir iç savaş ortamına sürüklenmişti. Ülkenin büyük bölümü çeşitli kabilelere dayanan farklı silahlı örgütlerin denetimi altına girmiş ve Devlet Başkanı Siyad Barre başkent Mogadişu’yu terk ederek kendi kabilesinin yaşadığı bölgeye çekilmişti. 

Kısa süreli ateşkesler ve çatışmalardan oluşan bir kısır döngüye kapılan ülkede 1992’de kuraklık sorunu da baş gösterdi ve komşu ülkelere yönelik bir mülteci akını başladı. 

Bunun üzerine Birleşmiş Milletler ülkeye gıda yardımında bulunma kararı aldı. Gıda dağıtımını yürütecek BM görevlilerini korumak üzere aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çeşitli ülkelerin katıldığı bir barış gücü, “Restore Hope” isimli askeri operasyon kapsamında Somali’ye gönderildi. Bu müdahale – pek çok uluslararası müdahalede olduğu gibi –  ülkedeki koşulların daha da içinden çıkılmaz hale gelmesine neden oldu.

Ekran Resmi 2017-10-07 22.03.43
Kara Şahin Düştü filminde tasvir edilen Somali’deki kargaşa ortamı yakın zamanda yatışacağa benzemiyor

Çatışmalar dindirilemediği gibi, yardım çalışmaları da etkin bir biçimde yürütülemedi. Üstelik Sudan ve İran’ın desteklediği Muhammed Farah Aydid’e bağlı milisler BM barış gücünü hedef almaya başladı. Bunun üzerine Mart 1994’ten itibaren önce ABD, ardından diğer ülkeler, askerlerini çekmeye başladı ve Somali kaderine terk edildi. 

Bu arada ülkenin değişik bölgelerindeki kabileler Somaliland, Jubaland, Hiranland ya da Puntland gibi isimler altında, uluslararası planda tanınmayan bağımsız ülkeler kurduklarını ilan ettiler. Böylelikle Somalifailed state” (başarısız/çökmüş devlet) kavramının en “iyi” örneklerinden biri haline geldi.

2000’li yıllarda zaman zaman Etiyopya ordusunun da müdahale ettiği iç savaş devam ederken, Somali toprakları Doğu Afrika sahillerinde faaliyet gösteren korsanların ana üssü haline geldi. Dünya deniz ticaretinin üçte birinin geçip gittiği sulardaki bu güvenlik riski NATO‘nun Hint Okyanusu‘nda devriye operasyonları başlatmasının gerekçesi oldu.

Yine 2000’li yıllarda El-Kaide, eş-Şebaab ve IŞİD gibi örgütler ülkedeki iç savaşın aktörleri arasına katıldılar.

Uluslararası terör örgütleri ve küresel deniz ticareti derken Somali‘deki sorunların yerel dengeler içinde çözülmesi iyice imkansız hale geldi; hem küresel güçlerin oyuna girmesini teşvik eden, hem de çok sayıda bölgesel sorunun birbirine eklemlenmesine neden olan bir zemin ortaya çıktı.

Türkiye’nin Somali’deki askeri varlığı, aslında ABD’nin şimdiye dek bizzat yapamadığını bu kez bir NATO müttefikinin yapmaya çalışması anlamına geliyor. Bu sayede, yeni bir uluslararası müdahale gerçekleştirmeden, Somali hükümetini terör örgütleriyle kendi başına mücadele edebilir hale getirmek arzulanıyor.

Bütün bu gelişmeler Somali’nin komşusu Cibuti‘de 2017 başlarında faaliyete geçen ve Çin’in Afrika kıtasındaki ilk askeri üssü olan tesislerde de herhalde yakından takip ediliyordur. 

Ekran Resmi 2017-10-07 22.05.07


2017 Nobel Barış Ödülü ICAN’ın

ekran-resmi-2016-10-05-21-47-40

Bu seneki Nobel Barış Ödülü’nün sahibi Nükleer Silahların Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya (ICAN) isimli STK’lar koalisyonu oldu. 400’ü aşkın sivil toplum kuruluşunu bir araya getiren ICAN’ın ödülü kazanma sebebi ise nükleer silahlanma yarışına karşı verdiği mücadele.

2007 yılında faaliyete geçen Cenevre merkezli ICAN, adını özellikle 2017 yılında kabul edilen (ancak henüz yürürlüğe girmemiş olan) BM Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması müzakerelerine yaptığı katkıyla duyurmuştu.

İran ile varılan nükleer uzlaşmanın (Trump yönetiminin politikaları nedeniyle) suya düşme tehlikesi içinde olduğu; Kuzey Kore krizinin de giderek tırmandığı şu dönemde, ödülün neden ICAN’ın layık görüldüğü gayet açık.

Nobel Barış Ödülü ve yarattığı tartışmalar

İsveçli bilim adamı Alfred Nobel’in (1833-1896) vasiyeti uyarınca verilen Nobel Barış Ödülü, Norveç Parlamentosu tarafından atanan beş kişilik bir komitenin kararıyla sahibini buluyor. Hemen herkes Nobel Barış Ödülü’ne birilerini (kişileri ya da bu seneki ödül sahibinde olduğu gibi kuruluşları) aday gösterebiliyor; ancak nihai karar Oslo’da toplanan bu dar komiteye ait. Nobel Komitesi’nin kimi ne kadar temsil ettiği ya da ne kadar isabetli kararlar verdiği her zaman çok da açık olmuyor.

Yine de her yıl manşetlere taşınıp üzerinde tartışıldığına göre, Nobel Barış Ödülü’nün dünya çapında hâlâ ciddiye alınan bir onur olduğu gerçek. 

Nobel Komitesi’ne yönelik en ağır eleştiriler, ödülün devlet ya da hükümet başkanı konumundaki bir siyasetçiye verildiği yıllara rastlıyor. 1906 yılında ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in Nobel Barış Ödülü’nü alması, yürüttüğü pek de barışçı olmayan dış politika nedeniyle eleştirilere maruz kalmıştı. 

2009 yılında Barack Obama‘nın şahsında yine bir ABD Başkanı bu ödüle layık görülmüştü. Ancak bu da çok tartışmalı bir karar oldu, zira Obama göreve daha yeni başlamıştı ve ortada henüz elle tutulur bir başarısı yoktu. Nobel Komitesi belli ki Obama’nın elini kolunu bağlamak, George W. Bush yönetiminin ardından göreve gelen bu Demokrat Partili başkanın sırtına “barış yükü” bindirmek istediğinden bu yönde bir tercihte bulunmuştu. Fakat bu karar Nobel Barış Ödülü’nün prestijinin zedelenmesinden başka bir sonuç doğurmadı.

Myanmar‘da Arakan’lı Müslümanların başına gelenler nedeniyle, 1991 yılında Barış Ödülü’nü almış olan Aung Sang Suu Kyi‘nin ödülünün geri alınması için talepleri de bu çerçevede anmak gerekiyor. Aung Sang Suu Kyi demokrasi mücadelesi veren bir muhalif olduğu için o tarihte ödüle layık görülmüştü, ancak kendisi 2016’dan bu yana iktidarda ve Arakan eyaletindeki insanlık dramını görmezden gelmekle itham ediliyor.  Nobel Komitesi eğer bu yönde bir karar alırsa tarihte ilk kez bir barış ödülü sahibinden geri alınmış olacak.

Nobel Barış Ödülü’nün uçurumun kenarından döndüğü asıl tarih ise muhtemelen 1939. O yıl Adolf Hitler’in ismi adaylar arasında geçmiş, neyse ki Nobel Komitesi “belki böylelikle onu barışa teşvik ederiz” gibi bir düşünceye kapılıp da ödülü Alman lidere vermemişti.

Gerçi 1939 yılında Nobel Barış Ödülü kimseye veril(e)medi, zira ödülün sahibi açıklanamadan İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.

Bu arada Nobel Barış Ödülü’nün sahiplerine her zaman şans getirdiği de söylenemez, özellikle Enver Sedat ve İzak Rabin’in kaderleri düşünülürse.

ICAN‘a verilen 2017 Nobel Barış Ödülü dünya çapındaki nükleer silahlanma yarışını elbette frenleyecek değil, ama kamuoylarının bu konudaki endişesini ifade etmeye yarayacağı kesin. Bu nedenle bu seneki ödülün çok fazla tartışma yaratmayacağı ve genel anlamda kabul göreceği tahmin edilebilir

800px-ICAN_Regular_Logo