Romalı Rahip Valentin’in kellesi gitmiş, tasası bize mi düşmüş dememeli. Sonuçta 14 Şubat’ta kutlanan yortusu, Batı dünyasının sekülerleşme sürecinde Sevgililer Günü’ne dönüşmüş ve dinî içeriğinden tamamen kopmuş. “İyi de Sevgililer Günü’yle uluslararası ilişkilerin ne alakası var?” diye sorulabilir. Stephen Walt’ın Foreign Policy dergisindeki bir makalesinden yola çıkarak, uluslararası ilişkiler disiplinindeki kavramların bu konuda son derece zengin olduğunu söylemek mümkün.
Her romantik ilişki son tahlilde bir ittifak ilişkisi değil midir? İttifak da, uluslararası ilişkilerdeki temel kavramlarından biri. Her türden ittifak ilişkisi, ortak çıkar ve beklentiler üzerine inşa edilir. Biriyle müttefik olmak için de çok sayıda gerekçe öne sürülebilir. İttifak ilişkisine girenler, kendi hareket alanlarının ister istemez sınırlandığının farkındadır. Demek ki ittifak kurmanın ve bunu devam ettirmenin bu kısıtlamaya değdiği düşünülür.
İttifak ilişkileri gevşek bir bağ şeklinde oluşabileceği gibi, evlilik gibi sıkı bir kurumsal çerçeve içinde de ele alınabilir, hatta kurumsallaşmış ittifaklar daha etkili ve kalıcıdır. Kurumsallaşmış ittifakların en önemli faydası, bu ittifak ilişkisini dünya âlemin dikkate almasını sağlamaktır.
Başlangıçta niyet o olsa da, ittifaklar ebediyen devam eder diye bir kural yoktur. Çıkarlar farklılaştığında, öncelikler değiştiğinde ya da bir tarafın istediği şeyleri diğeri artık istememeye başladığında, ne kadar kurumsallaşmış olursa olsun ittifaka son vermek en mantıklı yoldur. Boşanmaya izin vermeyen Katolik Kilisesi bile, zamanla “evliliğin iptali” uygulamasını geliştirmek zorunda kalmıştır.
İkili bir ilişkiye üçüncü ve daha fazla tarafın – mesela yakın akraba ya da arkadaşların- eşit bir tarafmış gibi dâhil olmaya çalışmaları genellikle olumlu sonuçlar vermez ve ilişkide çalkantılara sebep olur. Uluslararası ilişkilerde de iki kutuplu sistemin daha istikrarlı olduğu kanaati yaygındır.
Uluslararası İlişkiler teorisi, bizleri güçler dengesindeki değişimlere karşı da uyarır. Bir ilişkideki taraflardan birinin statü ya da imkânlarının birden bire artması ya da azalması bazı gerginliklere, sürtüşmelere yol açabilir. Taraflardan birinin beklentileri ya da elde edebileceğini düşündüğü şeyler değişmiştir çünkü. Şartlar önemli ölçüde değiştikten sonra bir ilişkiyi eskisi gibi devam ettirmek o kadar da kolay olmaz.
Her ilişkide inişli çıkışlı anlar vardır; hatta bazen taraflar ilişkiyi devam ettirmeyi arzulasa da, birbirinin tam olarak ne istediğini ya da neden belli bir şekilde davrandığını her zaman çözemeyebilir. Ne de olsa algılar, zaman zaman gerçekliğin önüne geçer. Karşısındakinin niyetini doğru okuyamama ya da ona bir takım niyetler atfetme, bir ilişkiyi içinden çıkılmaz gerginliklere sürükleyebilir. Hatta sırf bu yüzden önemsiz bir sorunun dahi tırmanması ve kontrolden çıkması mümkündür.
Tırmanmayı önlemek için, bir takım yatıştırma yöntemleri kullanılabilir. Bu kavramın siyasi tarihte kötü bir şöhreti vardır, ama işe yararsa bir ilişkiyi devam ettirmenin anahtarına da dönüşebilir. Güven arttırıcı önlemlerin, bu bağlamda büyük katkısı olabilir.
Müttefikler arasında işler yeterince iyi gidiyorsa ellerindeki kaynakları birleştirip ittifak ağını genişletmeyi – mesela çocuk sahibi olmayı – düşleyebilirler. Eğer çocuk yetiştirmeye karar verirlerse, uluslararası ilişkiler bu alanda da pek çok işe yarar kavrama sahip: caydırıcılık, zorlayıcı tedbirler, salam taktiği…
Elbette bütün bunlar yaşanırken “ittifakın” tadını çıkarmayı da ihmal etmemek gerekir, ne de olsa teori her zaman pratiğe uymuyor.
Reblogged this on DIŞARIDAN.
BeğenBeğen