İran Seçimleri : Hayaller ve Gerçekler

26 Şubat’ta İran’da gerçekleştirilen seçimler sonucunda “reformcu” kanadın galip çıktığı söyleniyor. Bunun mantıklı bir sonucu olarak da “tutucu” kanadın alan kaybettiği çıkarsaması yapılıyor. Belki de bu tür çıkarsamalar yaparken çok acele etmemekte yarar var.

Cumhurbaşkanı Ruhani ve taraftarlarının Meclis ve Uzmanlar Meclisi’nde güçlerini arttırdıkları doğru. Bu yüzden de özellikle Batı basınında, İran’da “reformcuların” galip çıktığı ve bunun da İran’ın Batı dünyasıyla olan ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunacağı söyleniyor. Almanya’dan Fransa’ya, İtalya’dan Avusturya’ya resmi heyetlerin birbiri peşi sıra Tahran’a gidip geldiği ve İran’la kârlı anlaşmalar imzaladığı dönemde tam da buna ihtiyaç yok mu zaten?

Ancak her şeyden önce, İran’daki anayasal sistem sayesinde “tutucu” kesimin farklı denetim mekanizmalarını kullanarak siyasal alanı çepeçevre kuşattığını söyleyelim. Örneğin meclise girebilen “reformcu” adayların adaylıklarının, seçimden önce, tamamı mollalardan oluşan Anayasa Koruma Konseyi tarafından onaylanmış olduğunu hatırlatalım. Başka bir ifadeyle, bu “tutucu” konseyin onaylamadığı hiç kimse, bırakalım seçilmeyi, seçimlerde aday olma şansını bile yakalayamadı.

Bu şekilde sıkı bir ön eleme sonucunda ortaya çıkmış olan meclisin zaten fazlaca bir siyasal ağırlığı da yok. Hatta ülkenin bir numaralı ismi “ılımlı” Cumhurbaşkanı Ruhani bile değil; “Rehber” ünvanını taşıyan Ayetullah Ali Hamaney. 1979 tarihli İslam Devrimi’nin lideri Ayetullah Humeyni’nin ardılı olan ve bu devrimin ilkelerini korumayı kendine görev edinmiş durumdaki Hameney 76 yaşında ve sağlığının pek iyi olmadığı da yazılıp çiziliyor. Ancak bu durum, Hameney’in ülkenin iç ve dış siyasetinde çok etkin bir rol oynamasına ve kritik konularda son sözü söyleyen kişi olmasına engel olmuyor.

Kısacası, İran seçimleri sonucunda ülkede birden bire demokrasi rüzgarlarının esmeye başladığını ve tam bir açılım sağlanacağını söylemek biraz fazla iddialı olur. Reform talebiyle 2009 yılında İran’da sokağa çıkan kitlelerin nasıl bir şiddet kullanarak dağıtıldığı belki hatırlardadır.

Ayrıca Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ne kadar “ılımlı” olursa olsun, şimdiye kadar mevcut kurumlara saygı içinde bir takım kozmetik değişiklikler yapmaktan öteye gitmediği de gözlemleniyor. Kendisinin de bir molla olduğunu hatırlatmaya acaba gerek var mı?

Uzun lafın kısası, İran’daki egemen kesimi “tutucular” ve “reformcular” diye ikiye ayırmak bu ülkenin karmaşık siyasal yapısını ve iç dengelerini gereğinden fazla basite indirgeme riski taşıyor.

Önemli dış politika dosyalarına gelince: örneğin Suriye’deki Esad rejiminin ya da Yemen’deki Huti’lerin her türlü yöntemle desteklenmesi konusunda ülkenin önemli siyasal oyuncuları arasında herhangi bir görüş ayrılığı su yüzüne çıkmış değil. Dolayısıyla son seçimlerin dış politika üzerindeki etkisi de gayet sınırlı olacak.

Nükleer müzakereler şimdilik başarıya ulaşmış görünürken ve İran’ın uluslararası sisteme dahil edilme çabaları sürerken, seçimleri “ılımlıların” kazandığı bilgisiyle rahatlamak da bir tercih tabii.

Bu olumlu havaya ve özellikle de İran’ın uluslararası sistemle barışmasına sıcak bakmayan; onu mümkün olduğu kadar köşeye sıkıştırmak isteyen ve bölgede giderek artan etkisini kırmaya çalışan ülkeler de var. İran’ın bölgedeki en yakın müttefiki olan, aynı zamanda Suriye iç savaşındaki en önemli manivelası sayılan Lübnan Hizbullahı’nı kimlerin terörist ilan ettiğine bakmak mevcut tabloyu daha net görmemizi sağlıyor. İran’ın ve dolasıyla tüm bölgenin geleceğini, işte bu tablonun işaret ettiği mücadele belirleyecek.

(6 Mart 2016)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s