Rus-İngiliz Bilek Güreşi

clock-cartoon_1837083b

Britanya yetkilileri Noel zamanı bile majestelerinin ordusunun tatil yapmadığını vurgulamak istercesine,  Rus donanmasının faaliyetlerine dikkat çeken bir açıklama yayınladılar. Buna göre, geçtiğimiz haftasonu dört Rus savaş gemisi Birleşik Krallık sularına biraz fazla yaklaşmış, Britanya deniz kuvvetlerine bağlı gemiler de onların faaliyetlerini gözlemlemek için denize açılmıştı. Londra’nın açıklamasında bu gemilerin herhangi bir tehditkâr davranışından ya da karasuları ihlalinden söz edilmiyor. Dolayısıyla Rus savaş gemilerinin rotasına neden böylesine dikkat çekildiğini anlamak zor.

Aslında bu açıklamayı Birleşik Krallık’ın yaptığı bir başka açıklamayla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Ülkenin Genelkurmay Başkanı Stuart Peach geçen hafta yaptığı bir konuşmasında Rus denizaltılarının su altından geçen internet hatları için bir tehdit oluşturabileceğini ifade etmişti. Hatta bu kablo şebekesinin korunmasının NATO’nun bir önceliği haline getirilmesini istemiş, bir anlamda Rusya’ya karşı NATO’nun daha da uyanık olmasını önermişti. Trump yönetimini Rusya’yla arasına daha fazla mesafe koymaya dolaylı olarak çağıran ve Avrupalı devletlere de Rusya’nın ne kadar büyük bir tehdit olduğunu bir kez daha hatırlatan açıklamalar birbirini kovalıyor kısacası.

Yeniden Büyük Oyun…

19. yüzyılda Büyük Britanya ve Rusya arasında Orta ve Güney Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi çok geniş bir coğrafyada yaşanan keskin rekabete “Büyük Oyun” (Great Game) adı verilmişti. Tabii bu rekabete rağmen, bu iki ülke (mesela Almanya gibi) büyük bir ortak tehdit ortaya çıktığında birbirleriyle geçici ittifaklar kurmaktan da kaçınmadılar; ancak ilişkileri genellikle gergin bir seyir izledi. Soğuk Savaş dönemi de bunun bir istisnası olmadı.

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından iki ülke nispeten yakınlaştı ve 1990’lar boyunca aralarındaki ticari ilişkiler önemli ölçüde gelişti. Hatta Rusya’nın yeni zenginleri bu dönemde Londra emlak piyasasının gözde müşterileri arasına girdiler. Fakat Boris Yeltsin dönemindeki olumlu ilişkiler, Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte bozulmaya başladı.

454px-As_Between_Friends_(Punch_magazine,_13_December_1911)
Avrasya’daki “Büyük Oyun” Hindistan’dan İran’a, Osmanlı’dan Çin’e pek çok ülkeyi doğrudan etkilemişti

2000’lerin başında Putin’le anlaşmazlığa düşen işadamı Boris Berezovski’ye ve ardından Çeçen ayrılıkçı Ahmed Zakayev’e iltica hakkı tanıyan, Rusya’nın iade taleplerini de reddeden Birleşik Krallık, zamanla Putin yönetimiyle yıldızı barışmayan üst düzey pek çok Rus şahsiyetin sığınağı haline geldi.

Aynı dönemde iki ülke arasında Soğuk Savaş yıllarını hatırlatan gerilimler de yaşanmaya başlandı: Birleşik Krallık hükümeti 2006 yılında Londra’da polonium ile zehirlenerek hayatını kaybeden eski KGB mensubu Litvinenko’nun ölümünden Moskova’yı sorumlu tutarken, Rusya da casusluk yaptıkları ve Rusya’daki bir takım STK’ları manipüle ettikleri gerekçesiyle çok sayıda Britanyalı diplomatı sınırdışı etti. British Council’in Rusya’daki faaliyetleri bile baskı altına alındı.

2007’den itibaren Kraliyet Hava Kuvvetleri, Rus savaş uçaklarının Britanya hava sahasını sık sık ihlal ettiğini duyurmaya başladı. Bu arada MI5, Rusya’nın Britanya’daki casusluk faaliyetlerinin Soğuk Savaş yıllarındaki düzeyine ulaştığını iddia ediyordu.

İkili ilişkilerdeki yokuş aşağı gidiş, 2008’deki Gürcistan Savaşı ve 2013-14’ten itibaren yaşanan Ukrayna krizleriyle hızlandı. Britanya hükümeti 2014’te Kırım’ın ilhak edilmesinin ardından Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar konusunda en aktif tavır koyan ve en sert açıklamaları yapan hükümetlerden oldu. Hatta bu konuda çoğu zaman ABD’yi de peşinden sürükledi. Suriye krizi konusunda da Londra, Rusya’ya karşı eleştirel bir dil geliştirdi. Eylül 2015’te Suriye’de kapsamlı Rus askeri harekâtının başlamasıyla da eleştirilerin dozunu arttırdı.

Britanya, Baltık Denizi’nde bulunan NATO deniz kuvvetlerinin takviye edilmesi konusunda da en istekli görünen ülke oldu.

Haziran 2016’da yapılan Brexit referandumu kampanyası sırasında bile Rusya Londra’da kendinden bol bol söz ettirdi: ülkenin o zamanki Dışişleri Bakanı Philip Hammond, “AB’den çıkmamızı gerçekten arzu eden tek ülke Rusya” diyerek neden Birleşik Krallık’ın AB’de kalması gerektiğini açıklamaya çalışmıştı. Ancak belli ki uyarıları yeterince etkili olmadı; zira referandumun sonucu ortada. 2019’da AB’den ayrılacağı kesinleşen Britanya için NATO’nun öneminin nispeten arttığını da hatırlatmaya gerek yok.

…ya da yeniden Soğuk Savaş.

“Gemileri bize çok yakın geçiyor”, “internetleri kesecekler” türündeki açıklamalardan anlaşılan o ki, Rusya ile Birleşik Krallık arasındaki ilişkilerin yakın zamanda düzelmesi pek mümkün değil. Ortada ikili ve doğrudan, somut ve hayati önemde bir sorun yok gibi dururken, ilişkilerin neden on yıl kadar önce ağır çekimde bozulmaya başladığı ve bugünkü duruma gelindiği izaha muhtaç.

Belki de Birleşik Krallık adım adım Rusya’yı Batı’yla bir gerginlik politikası sürdürmeye teşvik etmiş; Rusya da bunu karşılıksız bırakmamıştır. Batı ittifakı içindeki ayrılıkları gidermek ve Avrupa’da ağırlığını giderek arttıran bazı ülkelerin etkilerini törpülemek için en kestirme çözümün Rusya ile “Batı” arasında yeni bir soğuk savaş kurgulamak olduğuna birileri bir noktada karar mı vermişti acaba?


57470e09c46188906a8b457a
Vladimir Putin 2003 yılında Londra’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmişti

 

Ukrayna : Avrupa’nın Unutulmuş Savaşı

ekran-resmi-2017-02-15-13-14-51
Kırım’da bir afiş (Foto: Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump‘ın ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn, Rus yetkililerle yaptığı bir takım görüşmelerin ortaya çıkması üzerinde görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Görüşmeler, ABD’nin Rusya’ya uygulamakta olduğu yaptırımlarla ilgiliydi. Bu vesileyle ABD’nin Rusya’ya halen bir takım ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamakta olduğu, bunların da nedeninin Ukrayna‘da devam eden kriz olduğunu tüm dünya hatırlamış oldu.

Aslında Ukrayna’da çatışmalar 2014 yılından beri devam ediyor ve şimdiye kadar da en az 10 bin kişi hayatını kaybetti. Yaralananlar ya da evini barkını terk etmek zorunda kalanlar da cabası. Kısacası, manşetlerde kendine yer bulamasa da, Avrupa’nın ortasında gayet ciddi bir savaş devam ediyor.

Kriz Rusya’ya yakın devlet başkanı Viktor Yanukoviç‘in 2014’ün Şubat ayında sokağın baskısı altında istifa etmesiyle başlamış, ardından Rusların etnik çoğunluğu oluşturduğu stratejik önemdeki Kırım yarımadası bağımsızlık ilan edip Rusya’ya katılmıştı. (O günlerde Habertürk’ten Elif Key ile bu konuları konuşmuştuk : haberturk.com/…/924007-ukraynada-maidanin-otesi )

O arada, Ukrayna’nın doğusunda gene etnik Rusların yoğun olarak yaşadığı Donbass bölgesinde de Rusya’nın desteklediği milisler ve Ukrayna ordusu arasında çatışmalar çıkmıştı. Donetsk ve Luhansk’ta denetimi ele geçiren milisler, buralarda Novorossiya isimli bir de cumhuriyet ilan etmişlerdi.

Elbette Vladimir Putin bu milislerin arkasında Rusya desteği olduğunu şiddetle reddediyor, Kırım’ın ise özgür bir referandum sonucu kendi kaderini tayin ettiğini savunuyor. Batı dünyası ise ne Kırım’ın Rusya’ya ilhakını tanımış durumda, ne de Rusya’nın Ukrayna’daki çatışmalarda parmağı olmadığı iddiasını kabul ediyor.

Ukrayna’nın doğusundaki çatışmalarla ilgili olarak ve “Minsk Süreci” kapsamında son iki yılda Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık’ın arabuluculuk sağladığı birkaç ateşkes ilan edildi. Hatta son olarak 23 Aralık 2016‘da da ateşkes ilan edilmişti. Ancak Ocak ayından bu yana çatışmalar giderek kızışıyor. Alışıldığı üzere, ateşkesin ihlalinden Ukrayna hükümeti Rus milisleri ve Rusya’yı, Rus milisler ise Ukrayna yönetimini suçluyor.

Son olarak Şubat başında Donetsk‘teki Rus milisler, bu şehre 10 km uzaklıktaki Avdiivka‘da Ukrayna kuvvetlerini bir hayli zorladılar. Kiev yönetimi Avdiivka‘da halkın zor durumda olduğunu; gıda, içme suyu ve ısınma sorununun baş gösterdiğini iddia ediyor.

ekran-resmi-2017-02-15-14-02-30Rusya yönetimi çatışmaların yeniden başlamasını “Ukrayna’nın dikkat çekme çabası” olarak yorumluyor. Putin, geçtiğimiz haftalarda Macaristan’a yaptığı ziyaretinde, “Trump’ı Ukrayna konusunda karar vermeye zorluyorlar” diyerek yine Kiev yönetimini suçlamıştı.

Her ne kadar Trump yönetimi şimdilik Rusya iyi geçinme yanlısı olsa da, Cumhuriyetçi Parti’nin önemli isimlerinden John McCain geçtiğimiz günlerde Trump’ı Rusya konusunda uyaran bir mektup yazdı. reuters.com/…/us-usa-trump-ukraine-idUSKBN15H230 McCain mektubunda Trump’ı Ukrayna’ya yardım etmeye çağırdı ve Putin’in Trump’ı bu konuda test ettiğini iddia etti. McCain’e göre Trump yönetimi bir an önce Ukrayna konusunda bir karara varmalı ve Rusya’ya aşmaması gereken sınırları hatırlatmalı.

Ukrayna yönetimi, Obama zamanında ABD’nin desteğine emin olabiliyordu, ancak Trump’ın Rusya’yla bir uzlaşmaya varma uğruna Ukrayna’yı “boşverme” ihtimali onları endişelendirmiyor değil. 

Öte yandan yeni yönetimin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Kırım konusunda “Ukraynalıları silahlandırmalıydık” diyen bir isim. ABD’nin BM nezdindeki büyükelçisi Nikki Haley de BM Güvenlik Konseyi’nde 2 Şubat’ta yaptığı bir açıklamada, “Rusya Kırım’dan çekilene kadar yaptırımlar devam edecek” diye hatırlattı. Bu açıklamalar hakkında Trump ne düşünüyor, orası henüz belli değil.

Bulgaristan ve Moldova’da Rusya’ya yakın isimler cumhurbaşkanı seçilir, Macaristan Rusya ile yakınlaşmasını sürdürür, Romanya’da ise hükümet zor anlar yaşarken, Ukrayna’da olup bitenler de ABD-Rusya arasında yeniden kurgulanan denklemi elbette yakından ilgilendiriyor.

Ülkesinde önemli bir Ukrayna diasporası bulunan Kanada’nın Başbakanı Justin Trudeau 13 Şubat’ta Beyaz Saray’daydı ve gerçekleştirdiği ziyarette bu konunun gündeme gelmesi de bekleniyordu. Ama basın açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla öyle olmadı. Belki Trump Ukrayna’yı çoktan boşvermiştir.