Rus uzmanlar 2029 yılında Ay’a kozmonot yollama amacı taşıyan bir uzay programının detaylarını geçen hafta dünya kamuoyuyla paylaştılar. Eğer bu proje gerçekleşirse, ABD’nin 1969’daki Apollo 11 misyonundan tam 60 yıl sonra Ruslar ilk defa dünyanın uydusuna ayak basmış olacaklar.
1972’den bu yana ABD de Ay’a hiç astronot yollamamıştı; dolayısıyla Rusya’nın bu girişimiyle yarım asırlık bir aradan sonra insanlar tekrar Ay’da gezinme, kum ve kaya örnekleri toplama ve bu arada Ay yüzeyine kendi bayraklarını dikme imkanı elde edecekler.
Elbette bu bayrak dikmelerin sadece sembolik bir anlam taşıdığını ve kimseye herhangi bir alan hakimiyeti sağlamadığını da hatırlatalım. 1967 tarihli Dış Uzay Antlaşması’na (OST) göre “göksel cisimler” üzerinde mülkiyet iddialarında bulunulamıyor. Yani geçen yüzyıllarda çok sık rastlanan, Avrupalı denizcilerin bir yerlerde karaya ayak basar basmaz bayrak dikip bu araziyi sahiplenmelerine benzeyen bir durum yok. Şimdilik.
Rusya Federal Uzay Ajansı Roskosmos, Ay’a göndereceği altı kişilik ekibin tamamen kadınlardan oluşması ihtimalini de açıkladı, ki bu da bir ilk demek. Rus makamları aslında bir geleneği devam ettirmiş olacaklar; ne de olsa uzaya çıkan ilk kadın Valentina Tereşkova da bir Sovyet vatandaşıydı.
Rusya’nın Ay’a neden kozmonot yollama hevesine kapıldığı ya da neden 1970’lerden beri kimseciklerin Ay’a gitmediği soruları bir yana; genel olarak uzay programlarında bir hareketlenme olduğunu gözlemlemek mümkün. Ancak bu kez yarışta yeni ülkeler de var.
Askeri, ekonomik, siyasi hemen her konuda olduğu gibi uzay araştırmalarında da dünyanın ağırlık merkezi giderek Asya’ya kayıyor ve bu alanda halen başı çeken ABD’nin rakipleri artıyor. Nitekim Rusya’nın açıklamasının hemen ardından Çin de 2025-2030 yılları arasında Ay’a insanlı bir misyon göndereceğini açıkladı. Çinli “taykonot”lar, belli ki Ay’a Rusya’dan önce bayrak dikmek için uğraş verecekler.
Çin’in ileri teknoloji alanında açıkladığı herhangi bir girişime Hindistan’ın yanıt vermemesi düşünülemeyeceği için, bu ülkenin uzay araştırmalarından sorumlu kuruluşu ISRO kendi kamuoyunun baskısını üzerinde hissetmeye başladı bile. Gerçi Hindistan 2008 yılında Ay’ın, 2014’te ise Mars’ın yörüngesine insansız uydular yollamayı başarmıştı. Şimdi ise ülkenin önde gelen yayın kuruluşlarında “bizim neden hâlâ Ay’a insan yollama girişimimiz yok” türünden eleştirilere rastlanıyor. Dolayısıyla Hintli yetkililerin de kısa süre içinde Ay’a gidecek ilk “Vyomanot”lara dair müjdeler vermesi şaşırtıcı olmayacak.
NASA’nın bu girişimlere nasıl bir yanıt vereceğini, örneğin diğer uzay ajanslarına ortak programlar geliştirmeyi mi önereceği ya da kendi başına çarpıcı bir takım girişimlerde mi bulunacağını göreceğiz. Avrupa Uzay Ajansı da kendi çapında bir şeyler yapar elbet.
Devasa bütçeler gerektiren tüm bu uzay programları elbette sırf beşeriyetin terakkisi için ele alınmıyor. Tüm bunların bir taraftan yükselen milliyetçilikleri ve milli gurur duygularını okşayan, diğer taraftan da önemli teknolojik yatırımları haber veren faaliyetler olduğunu söylemekte yarar var. Uzay programları ile askeri programlar arasındaki sınırın fazla kalın olmadığı da herhalde herkesçe malumdur. Dolayısıyla uzay araştırmaları konusunda açıklanan her yeni girişimin, uluslararası politikada bir izdüşümü mevcut.
Bugün Türkiye’de yapılacak olan seçimlerin, insanlığın ortak hikayesine dair konulara da kafa yorabilen, daha “normal” bir ülkeye kavuşmamızı sağlayacak yolu açması dileğiyle.
(1 Kasım 2015)