14 yıl, 1 milyar dolar, 2 mahkumiyet. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bilançosu özet olarak bu.
Merkezi Hollanda’nın Lahey şehrinde bulunan mahkemenin faaliyetleri şu sıralar mercek altında. Bu ilginin sebebi, UCM’nin Fildişi Sahili’nin eski Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo’yu yargılamaya başlamış olması.
Gbagbo 2010 yılında düzenlenen seçimleri kaybetmesine rağmen iktidardan ayrılmamak için elindeki bütün kozları oynamış, taraftarları ve muhalifleri arasındaki çatışmalarda yüzlerce insan hayatını kaybetmişti. UCM, Gbagbo’nun ülkeyi planlı bir şekilde kaos ve çatışma ortamına sürüklediği iddialarını inceleyecek. Davanın 3-4 yıl sürmesi bekleniyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi bu ve benzeri insanlığa karşı suçlar, soykırım ya da savaş suçlarını soruşturmak ve bunların sorumlularını cezalandırmak üzere 2002’de faaliyete geçti. Bütçesine en çok katkıda bulunan ülkelerin Japonya, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa olduğu UCM’nin çok etkin bir faaliyet yürüttüğünü ya da caydırıcı olduğunu söylemek ise biraz zor.
Mahkeme, her şeyden önce, kendisinin yargı yetkisini tanımış ülkelerin vatandaşlarını ya da bu ülkelerin topraklarında işlenmiş suçların sorumlularını yargılayabiliyor. Ancak BM üyesi 193 ülkeden UCM’ye taraf olanların sayısı henüz 123. Türkiye UCM’ye taraf olmayan ülkelerden.
Daha da önemlisi ABD, Rusya ve Çin, yani BM Güvenlik Konseyi’nin üç daimi üyesi bile UCM’nin yargı yetkisini tanımış değil. Tabii bu ülkeler kendi çıkarlarına uygun olduğunu düşündüklerinde BM Güvenlik Konseyi kararları yoluyla mahkemeyi yetkilendirmekten kaçınmıyorlar. Nitekim, 2005’te Sudan ve 2011’de de Libya’yla ilgili olarak bu yapılmıştı.
Sonuç ise yine pek parlak sayılmaz. Zira mahkemenin hakkında yakalama kararı çıkarttığı Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir hâlâ ülkesinin başında. Libya’ya gelince, UCM NATO müdahalesinden önce muhalefeti güçlendirmek amacıyla Damokles’in kılıcı olarak kullanılmıştı; ancak Kaddafi devrildikten sonra mahkeme usulca bir kenara çekildi, Libya soruşturması da büyük ölçüde havada kaldı.
Elbette dünyada hiç kimsenin “suçlular yargılanmasın” dediği yok, ancak iş fiiliyata döküldüğünde uluslararası siyasetin romantizme pek imkân vermeyen çelişkilerine takılmak da kaçınılmaz oluyor.
UCM’ye yöneltilen önemli eleştirilerden biri de, şimdiye kadar sadece Afrikalıları yargılamış olması. Hatta UCM’nin sömürgeciliğin yeni bir aracı olduğunu iddia edenler bile var. Başsavcılık görevine 2012’de Gambiyalı Fatou Bensouda’nın atanması, büyük ölçüde bu tepkileri yatıştırmayı amaçlıyordu.
Gbagbo davasının başladığı günlerde Ruanda Dışişleri Bakanı, “UCM’nin yargıladığı beyaz adamlar nerede?” diyerek bu tür tepkilerin devam ettiğini gösterdi. Bensouda bu eleştiriyi, Afganistan, Kolombiya, Irak, Ukrayna, Filistin ve Gürcistan’da yaşananlarla ilgili ön soruşturmalar yürüttüğünü hatırlatarak savuşturmaya çalışıyor. Ancak ortada somut bir yargılama, hatta mahkûmiyet olmadan pek ikna edici olamayacak gibi.
Uluslararası sistemin zaman zaman kullandığı bir joker olan UCM, yine de bazı düğümlerin çözülmesinde faydalı olabiliyor. Suriye’deki iç savaş eninde sonunda yatıştırıldığında gündeme gelecek olan geçiş sürecinde de UCM’ye bir rol biçilebilir. Yeter ki uluslararası yargılama süreçleri, gerilimleri arttırmaya değil, yaraları sarmaya hizmet etsin.
(31 Ocak 2016)