Tunus ve ötesi

Tunus’un başkentinde bulunan dünyaca ünlü Bardo Müzesi’ne yönelik silahlı saldırı,  IŞİD’in bu ülkede üstlendiği ilk eylem oldu. Çoğu yabancı turist olmak üzere 20’den fazla cana mal olan saldırı, müzenin hemen yanındaki Tunus Parlamentosu’nda, yaklaşık bir ay önce kurulmuş olan hükümetin hazırladığı terörle mücadele yasası görüşülürken meydana geldi.

Aslında Tunus bu tür bir saldırıya ilk kez maruz kalmıyor. 2002 yılında El-Kaide tarafından Cerba’daki tarihi sinagoga karşı düzenlenen saldırıda da çok sayıda yabancı turist hayatını kaybetmişti. Zamanın Tunus Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali de bu saldırıyı, radikal İslamcı tehdide karşı ülkenin Batı dünyasıyla stratejik bağlarını güçlendirmek için gerekçe olarak kullanmıştı. Birçok Batılı ülke Bin Ali’nin baskıcı rejimine “ortak tehditle ortaklaşa mücadele” mantığı içinde göz yummuş ve hatta Tunus’u Arap Dünyası’ndaki laikliğin kalesi olarak görmüşlerdi. Belki de bu sebeple, “Arap Baharı”nın ilk kıvılcımı Aralık 2010’da Tunus’ta çakıldığında Fransa’nın ilk tepkisi, Bin Ali’ye toplumsal olaylarla mücadele konusunda işbirliği teklif etmek oldu.

Fakat söz konusu “toplumsal olaylar” giderek büyüdü, Bin Ali istifa edip ülkesini terk etti ve Suudi Arabistan’a sığındı. Tunus da nispeten kısa süre içinde yeni bir anayasa kaleme aldı ve çok partili seçimler düzenleyerek siyasal geçiş sürecini başlattı. 2013’te laiklik yanlısı iki tanınmış siyasetçinin suikaste kurban gitmesi siyasal istikrar konusunda endişeler yaratmış olsa da, Batı basınında Arap Baharı’nın en başarılı örneğinin Tunus olduğuna dair yorumlara sık sık rastlanır oldu.

Tunus’ta meydana gelen son terör saldırısı ise geçiş sürecinin o kadar da sancısız olmadığını gösteriyor. Her şeyden önce burası, radikal İslamcı örgütlerin kolayca militan toplayabildiği bir ülke. Örneğin şimdiye kadar en az 3 bin Tunuslu’nun Suriye’ye IŞİD saflarında savaşmaya gittiği, bunlardan 500 kadarının da geri döndüğü söyleniyor. Bir türlü üstesinden gelinemeyen ekonomik sorunların bu duruma elverişli bir toplumsal zemin yarattığına şüphe yok. Müze saldırısının ülke ekonomisinin bel kemiğini oluşturan turizm sektörüne vereceği zarar düşünülürse, ekonomik sorunların kısa vadede atlatılabileceğine dair pek ümitli de olunamıyor.

Tunus’un komşusu Libya’nın içinde bulunduğu kargaşa da önemli bir istikrarsızlık kaynağı. Nitekim müze baskınını gerçekleştiren iki Tunuslu militanın Libya’daki kamplarda eğitim görmüş oldukları açıklandı. Ülkenin diğer komşusu Cezayir ile olan sınırdaki dağlık bölgelere İslamcı radikal örgütlerin yerleştiğine dair haberler de, Libya’dan başlayan tehdidin, Tunus üzerinden geçerek Cezayir’e doğru yayılmakta olduğunu gösteriyor. 1990’lardaki Cezayir İç Savaşı hatırlanırsa, IŞİD tehdidinin bu ülkeye de erişmesinin Kuzey Afrika için tam bir kabus senaryosu olduğu ortada.

Bu ülkelerin karşı sahilinde bulunan Avrupa devletleri ise haliyle bu durumdan bir hayli tedirgin. Saldırının hemen ardından “Ben Tunusluyum” diye tweet atan Fransa Başbakanı Manuel Valls, Tunus hükümetine terörle mücadelede işbirliği sözü de verdi. Avrupalı devletler IŞİD tehdidinin Akdeniz’in kuzey sahillerine sıçrama riskini  öncelikli bir güvenlik sorunu olarak görüyor.

IŞİD’e bağlı olduğunu söyleyen gruplar Tunus’taki eylemleriyle Kuzey Afrika’da güçlenmeye devam ettiklerini ve Avrupa kıtasına da iyice yaklaşmakta olduklarını duyurmuş oldular. Bu durumda kimi Avrupalı devletler dikkat ve enerjilerini Ukrayna ve Suriye üzerinden, giderek daha yakın bir tehdide dönüşen Kuzey Afrika üzerinde yoğunlaştırmak zorunda kalabilirler.

(22 Mart 2015)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s