Amerika Birleşik Devletleri’nde Cumhuriyetçi Parti’nin aday belirleme süreci nihayet tamamlandı ve tahmin edildiği gibi işadamı Donald Trump resmen aday ilan edildi. Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde Trump, Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’a karşı yarışıp dört yıllığına Beyaz Saray’a yerleşmeye çalışacak.
Donald Trump, Cleveland’da yapılan parti kongresinde adaylığı ilan edilir edilmez coşkulu bir konuşma yaptı ve önceki çizgisinden sapmayarak Amerikan halkının güvenlik kaygılarını ön plana çıkardı.
70 yaşındaki işadamı, ABD’nin 45. başkanı olmak için adaylığı “alçak gönüllülük ve şükranla kabul ettiğini” vurgulamaktan da kaçınmadı. Trump yaptığı konuşmada, “kamu düzeninin adayı olacağını” da üstüne basa basa söyledi.
Aslında güvenlik ve düzen konusu ABD başkanlık yarışının temel tartışma konularından biri. Trump, mevcut Demokrat yönetim altında ABD’nin “kaos ve şiddet sarmalına mahkum edildiğini” iddia ediyor. Eğer göreve gelirse Trump, başkanlığın kendisine vereceği tüm yetkileri kullanarak ülkede şiddete yol açmaktan sorumlu tuttuğu kesimleri hizaya getireceği sözünü de veriyor.
Başkan adaylığı macerasına başladığından beri Donald Trump “siyaseten doğruculuğa” da savaş açmış durumda. Bu açıdan, verdiği çok sayıda beyanat ırkçı olmakla ya da yangına körükle gitmekle itham ediliyor. Fakat Trump bu eleştirilere hiç kulak asmıyor. Entelektüel çevrelerin hor görmesi nedeniyle sıradan halkın kendi fikirlerini ifade etmeye çekinir hale geldiğini savunan Trump, kendisini çoktan “halkın sesi” olarak ilan etmiş durumda.
Eleştirdiği entelektüel çevreler tam da bu yüzden Trump’a “popülist” diyor.
ABD’de gündemin yoğun şiddet olaylarıyla şekillendiği bir gerçek. Sık sık tekrarlanan silahlı saldırılar ve katliamlar, güvenlik güçlerinin (özellikle) siyahlara uyguladığı orantısız şiddet gibi konular, sadece ABD’de değil, tüm dünyada ses getiriyor. Bu olaylara daimi bir terör saldırısı tehdidi ve bunun yarattığı korkuyu da eklemek lazım.
Donald Trump, seçildiği takdirde göreve başlayacağı tarihe atıfla, “20 Ocak 2017’dan itibaren ABD düzene girecek” diyor, bunu nasıl başaracağı ise, iddiasının aksine o kadar da belli değil.
Trump’ın düzen ve güvenlik vurgusu tabii ki sadece ABD’nin iç siyasetine yönelik değil; dış politika alanında da geçerli. Trump’ın dünya algısı elbette bu çerçevede şekillenmiş durumda. ABD-Meksika sınırına “yasadışı göçü engellemek için” bir duvar inşa planı en çok tanınmış önerilerinden biri.
Trump, “korkunç” diye tanımladığı Çin, Meksika ve Kanada ile imzalanmış serbest ticaret antlaşmalarının da yeniden müzakere edilmesini talep ediyor.
Yine dış politika alanında, Trump’ın NATO üyeleri için sarf ettiği sözler ise, Cumhuriyetçi adayın daha başkan olmadan diplomatik kriz çıkarma yeteneği olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. “Maddi katkıda bulunmayan ülkelerin NATO korumasından yararlanma hakkı olamaz” diye konuşan Trump, Baltık cumhuriyetleri başta olmak üzere pek çok üye ülkenin kınama mesajlarına maruz kaldı. Rusya ile Batı arasındaki gerilim devam ederken, ABD’nin NATO yükümlülüklerini bazı ülkeler için uygulamayabileceği anlamına gelen sözlerden kendini Rus tehdidi altında hisseden Baltık cumhuriyetlerinin ya da Doğu Avrupa ülkelerinin tedirgin olmaması mümkün değil.
Seçilse de seçilmese de, iç ve dış politikada temsil ettikleriyle, Donald Trump hem zamanın ruhuna uyumlu görünüyor, hem de sözleri ve tavırlarıyla zamanın ruhuna katkıda bulunuyor. Dünyanın hiçbir ülkesi bu genel havadan azade değil.
Demek yirmibirinci yüzyılın ilk yarısı da böyle geçecekmiş.
(22 Temmuz 2016)