Trende Terör

Cuma akşam saatlerinde Avrupa yine bir terör alarmı nedeniyle diken üstündeydi. İspanya’da yaşayan bir Faslı, Hollanda-Fransa seferini yapan hızlı trene Belçika’dan binmiş ve tren Paris’e yaklaşırken de Kalaşnikov silahını çıkararak sağa sola ateş etmeye kalkmıştı.

Neyse ki aynı vagonda bulunan iki Amerikalı asker hızlı bir müdahale ile bu adamı kıskıvrak yakaladılar ve kanlı bir facianın önüne geçerek olayın nispeten ucuz atlatılmasını sağladılar.

Güvenlik güçleri olayı bir terör saldırısı olarak değerlendiriyor. Yakalanan saldırganın İspanyol istihbaratı tarafından “radikal İslamcı” diye fişlenmiş biri olduğu da zaten kısa süre içinde tespit edildi. Bundan sonraki soruşturma ve sorgulamalar, bu kişinin bağlatılarını da muhtemelen açığa çıkartacak.

Olayın Hollanda’dan Fas’a, oradan da mucizevi müdahaleleriyle Amerikalı askerlere uzanan boyutu, radikal İslamcı terörün ne kadar geniş bir coğrafyada ne kadar çok sayıda oyuncuyu tehdit ettiğini (ola ki unutmuş olan varsa) hatırlama imkanı verdi. Üstelik zanlının bir keresinde Suriye’ye gitmek amacıyla Almanya’dan İstanbul’a uçtuğu ve geri çevrildiği de ortaya çıktı. Kısacası olayda adı geçmeyen ülke neredeyse kalmadığı gibi, tüm bu ülkelerin teröre karşı mücadelenin neresinde olduklarının da gözden geçirilmesini sağladı.

Fransa Cumhurbaşkanı, “kahraman askerleri” Elysée Sarayı’nda kabul edip resmen teşekkür etti ve terörle mücadele konusunda ABD ile yürütülen işbirliğinin faydalarından dem vurdu. Belçika Hükümeti, Faslı teröristin trene neden Brüksel’den binmeyi tercih ettiğini açığa çıkarmak ve ülkedeki olası bağlantılarını bulmak umuduyla hemen bir “Güvenlik ve İstihbarat Stratejik Komitesi” toplama kararı aldı. Ne de olsa Brüksel sadece Belçika Krallığı’nın başkenti değil; aynı zamanda NATO ve Avrupa Birliği’nin de merkezi.

Bir taraftan da, “madem bu şahıs tehlikeli biri olarak fişlenmişti, neden kimse takip etmiyordu?” gibi olası istihbarat zaaflarını sorgulayan tartışmalar başlamış durumda.

Yürütülen bir başka tartışma ise, saldırganın nasıl bu kadar serbest hareket edebildiğine dair sorular üzerinden esas suçluyu tespit etmişe benziyor: Schengen Antlaşması.

Bilindiği gibi, Schengen bölgesine dahil olan 26 Avrupa ülkesinden herhangi birinin vatandaşlığını taşıyan kişiler ile bu ülkelerde yasal olarak ikamet eden yabancılar, herhangi bir kısıtlama ve sınır kontrolüne maruz kalmadan diğer Schengen ülkelerine geçebiliyorlar. Aynı şekilde, Schengen ülkelerinin herhangi birinden alınan vize ile tüm Schengen ülkelerine seyahat etmek mümkün oluyor. Bu sayede, Avrupa bütünleşmesinin temel ilkelerinden biri olan kişilerin serbest dolaşımı prensibi de fiilen hayata geçmiş oluyor.

Son dönemde Avrupa’da adeta bir histeriye dönüşen “göçmen akınlarıyla mücadele” isteği, AB’nin dış sınırlarını oluşturan pek çok Avrupa ülkesini, sınırlara duvar örmek de dahil yeni tedbirler almaya itiyor. Böylelikle Avrupa kıtasını dışarıdan gelenlere karşı güya koruma çabası içine girmiş vaziyetteler. Ancak zaten içeride bulunan teditlere karşı nasıl korunacaklarına dair tartışmalar, bu kez Schengen düzenini de sorgulatıp “AB içinde de sınırları yeniden kapatsak mı?” tartışmalarına neden oluyor.

Bir kuşak, Berlin Duvarı’nın yıkıldığı, ardından Avrupa’da sınırların kalktığı bir ortama tanık olarak birlik, ber aberlik ve dayanışma sloganlarıyla büyümüştü. Galiba şimdi yetişen nesil de, “göçmen tehdidi”, “terör tehdidi” ve “ekonomik korumacılık” söylemleri altında, Avrupa’nın hem dış sınırlarında hem de içinde duvarların yeniden yükselişine tanık olacak gibi.

Tarihin bu kadar da tekerrür etmesine gerek yok aslında.

(23 Ağustos 2015)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s