Dün Srebrenitsa’da 1995 yılında gerçekleştirilmiş olan soykırımın 20. Yıldönümü anma törenleri gerçekleştirildi. 1990’ların ilk yarısında eski Yugoslavya topraklarını kan gölüne çeviren savaşın en büyük katliamlarından biri, Bosna Hersek’in bu şehrinde Sırp milisler tarafından Boşnaklara karşı gerçekleştirilmişti. Yaklaşık sekiz bin kişinin öldürüldüğü katliam, Bosna’daki savaşta yaşanan tek insanlık trajedisi değildi kuşkusuz. Ancak Srebrenitsa, özellikle uluslararası camianın başarısızlığını ortaya koyan en somut örneklerden biri oldu.
Avrupa kıtasının göbeğinde cereyan eden eski Yugoslavya savaşlarını Avrupalı güçlerin bir türlü yatıştıramamış olması üzerine çok yazılıp çizildi. Bir açıdan Yugoslavya’da yaşananlar, Soğuk Savaş ertesinde Avrupa’da oluşan coşku havasının ve geleceğe dair pembe umutların hızla sona ermesini sağladı. Zaten en sonunda, eski Yugoslavya’daki savaşları bir NATO müdahalesi ya da adını açıkça koymak gerekirse Bill Clinton yönetimi altındaki ABD sona erdirdi.
Savaşın bu derece uzamasında, yani Srebrenitsa’ya doğru döşenen yolda, Avrupalı güçlerin sadece kararsızlık ya da beceriksizliklerinin değil, farklı beklentilerle sahadaki farklı oyunculara destek çıkmış olmalarının da rolü var.
Belki 1990’ların başındaki bu durum, daha AB’nin ortak savunma ya da ortak dış politikası filizlenme aşamasındaydı diye mazur görülebilirdi. Eğer AB’nin bu olaylardan 20-25 yıl sonraki, yani bugünlerdeki (Yunanistan krizi ile su yüzüne çıkan) iç çekişmelerle dolu halini bilmiyor olsaydık. Sonuç olarak, katliama koşar adım gidilen günlerde, bunu engellemek için çok değerli olan her dakika heba edildi.
Katliam sırasında ise, BM Barış Gücü bünyesinde görev yapan Hollandalı birliğin sorumluluğu (belki de daha doğru bir ifadeyle ‘sorumsuzluğu’) üzerine de çokça yazıldı. Gözlerinin önünde gerçekleşen bir katliamı önleyememiş olmak, hiçbir ülke ordusu ya da uluslararası kuruluş açısından gurur duyulacak bir hadise değil. Bu konudaki sorumlulukla ilgili bir takım yargılamalar yapılmış olsa da, uluslararası camianın katliam sırasındaki hataları ve ihmalleriyle de tam olarak yüzleşilmiş değil.
Katliamdan sonra Srebrenitsa’da yaşananlar da ayrı bir hikaye. Şehrin imarı ve yakınlarını kaybetmiş insanların yaralarının bir nebze olsun sarılması için çok sayıda uluslararası yardım programı hazırlandığı biliniyor. Ancak Srebrenitsa halkı, bu programlar için harcanan paranın ancak çok ufak bir kısmının gerçekten kendilerine ulaştığını söylüyor. Buna göre, uluslararası yardımın büyük bir kısmı ya anlamsız ve sonuçsuz projeler uğruna çar çur edilmiş, ya da yolsuzluk ve usülsüzlük kurbanı olmuş. Hatta bu yardım programlarının tam bir ikbal kapısı haline dönüştüğü ve çok sayıda “uzman” ya da “proje yöneticisi”ni zengin etmekten başka bir işe yaramadığı da söyleniyor.
Bütün bu koşullar altında olumlu bir şey bulmak zor ama, yine de Sırbistan Başbakanı Alexandar Vucic’in anma törenlerine katılmış olmasının önemini küçümsememeli. Her ne kadar Sırbistan, Srebrenitsa’da olup bitenler için soykırım tabirini kullanmayı reddetse de özür diliyor ve “acıları paylaşıyoruz” mesajı vermeye gayret ediyor.
Uluslararası camia kendi sorumluluğu hakkında ne yapıyor dersek, geçen hafta BM Güvenlik Konseyi’ne Birleşik Krallık tarafından sunulan bir Srebrenitsa karar tasarısını Rusya’nın hemen reddettiğinden ve kendi karşı metnini sunma bahanesiyle süreci tıkadığından bahsedebiliriz.
Eski Yugoslavya’daki savaşlarının bir kazananı olmamıştı. Barışı kazanmak da maalesef kolay olmayacak.
(12 Temmuz 2015)