Saraybosna’yı Hatırlamak

Uzun zamandır dünya gündeminde ismi pek geçmese de, Saraybosna tamamen unutulmuş değil. Özellikle Papa Franciscus’un dün bu şehre gerçekleştirdiği ziyaret, hem Bosna-Hersek’in yakın tarihini hatırlama, hem de Balkanlar’daki dengelerin ne kadar hassas ve Avrupa için ne derece önemli olduğu vurgulama fırsatı verdi.

1990’lara tanık olmuş herkesin aklının bir köşesinde Yugoslavya’nın dağılma sürecinde patlak veren savaşlar yer etmiştir. Berlin Duvarı’nın yıkıldığı, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı, Çekoslovakya’nın anlaşarak boşanma sürecine girdiği ve Soğuk Savaş’ın sona erdiği o dönemde Avrupa kıtasında barış, istikrar ve umut söylemi zirve yapmıştı. Balkanlar’ın kan gölüne dönmesi ise büyüyü çabuk bozdu.

Yugoslavya Federasyonu’nu oluşturan parçalardan ilk önce Slovenya, Hırvatistan ve Sırbistan birbirine girmiş, ancak bu çatışmalar nispeten kısa bir süre içinde bastırılmıştı. Esas büyük kavga, üç ayrı etnik ve dinsel grubun paylaşmaya çalıştığı Bosna-Hersek’te koptu. Ülkede yaşayan Ortodoks Sırplar, Katolik Hırvatlar ve Müslüman Boşnaklar kanlı bir iç savaşa tutuştu ve Saraybosna, üç yıl süren kuşatmaya rağmen ayakta kalarak, Boşnak direnişinin simgesi haline geldi.

Bölgesel güçlerin farklı beklentilerle değişik grupları desteklediği bu iç savaş sırasında Avrupa’nın etkili güçleri ilk başta “burası bizim kıtamız, biz hallederiz” söylemine sarıldılar. Ancak iç savaşı yatıştırmak şöyle dursun, soykırıma varan bir boyut kazanmasına da engel olamadılar. Nihayet ABD ağırlığını koydu ve bir dizi NATO bombardımanı sonrasında 1995 tarihli Dayton Anlaşması’nı taraflara dayatarak çatışmaları bastırdı. Bu süreçte, NATO’nun askeri ve Birleşmiş Milletler’in siyasi denetimi altında bir anayasa yazıldı ve Bosna-Hersek federal bir cumhuriyete dönüştürüldü. Bu anayasa dünyada eşine az rastlanır türden karmaşık bir siyasi ve idari sistem oluşturdu. Ülkedeki üç ayrı unsur da aslında bu sistemden pek memnun değil, ancak uluslararası toplumun baskısı nedeniyle oyunun kurallarına uymaya şimdilik devam ediyor.

Bu arada Yugoslavya savaşlarının Bosna ile sona ermediğini ve çatışmaların güneye doğru kaydığını da hatırlatmakta yarar var: İlk olarak Kosova’ya sıçrayan savaş 1999’da yine bir NATO müdahalesi ile son buldu ve o zamana dek Sırbistan’a bağlı olan bu özerk bölge, bağımsızlık yoluna girdi. Kosova’nın ardından 2000’lerin başında Makedonya’da da bir takım çatışmalar yaşandı, ancak buradaki sorun nispeten daha hızlı bir biçimde yatıştırıldı.

İç savaşın sona ermesinin yirminci yılında Bosna-Hersek, işte bu arka plan üzerine Papa’yı ağırladı. Savaşın hemen ardından o zamanki Papa II. Jean-Paul de Saraybosna’yı ziyaret etmişti; ancak yaraların çok taze olduğu o dönemde bu ziyaret, daha çok Hırvatlara yönelik bir gezi olarak yorumlanmıştı. Papa Franciscus ise Mir Vama! (Barış Sizinle Olsun!) sloganıyla özetlediği ziyaretini, dinler ve mezhepler arası diyaloğu güçlendirmek amacıyla gerçekleştirdiğini özellikle vurguladı. Vatikan’ın diplomatik yeteneğini ortaya koyan ziyaret programı da, bu amaçla son derece dengeli olarak düzenlendi.

Ortalık şimdilik sakin görünse de, eski Yugoslavya halkları arasındaki gerginliğin aslında giderilmiş olmadığı, sadece şimdilik bastırılmış olduğu genel kabul görüyor. Bu durumda, en ufak bir kıvılcımla her şeyin tekrar başlayabileceği ihtimalini göz önünde bulundurmak ve bir felaket senaryosunu engellemek için uğraşmak gerekiyor. Papa Franciscus muhtemelen geziye dair izlenimlerini ve bu konudaki önerilerini, kendisini Vatikan’da 10 Haziran Çarşamba günü ziyaret edecek olan Rusya Devlet Başkanı Putin’le de paylaşacaktır.

(7 Haziran 2015)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s