Mültecilerden Korkmak

“Sabah yürüyüşe çıktığımda bir mülteciyle burun buruna gelirsem ne yaparım?” diye soruyordu, endişeli olduğu yüz ifadesinden belli olan yaşlıca bir hanım.

Sorunun sorulduğu yer, Belçika’nın 800 küsur nüfuslu Chastrès köyü. Köy sakinlerini endişelendiren ise Belçika hükümetinin buraya Suriyeli mültecileri ağırlayacak bir tesis kurma kararı vermiş olması.

Büyük şehirlerde bu tür merkezlerin kurulması çok dikkat çekmiyor; ama küçük bir yerleşim yeri sözkonusu olunca yetkililer köy sakinleriyle bir toplantı yapmak ve onların “endişelerini” yatıştırmak istemişler. Bu hanımefendinin sorusu da işte bu tür bir bilgilendirme toplantısı sırasında dile getirildi.

“Öteki” olana karşı duyulan – bir kısmı anlaşılır- endişeler ve gizli/açık ırkçılık tabii ki olayın arka planında. Ayrıca Avrupa’nın pek çok yerindeki aşırı sağ gruplar özellikle sosyal medya üzerinden bir takım korkuları körükleyerek toplumlardaki mülteci/yabancı karşıtı hisleri güçlendirmekte ustalaşmış durumdalar.

Belçika’daki gürültünün kopma sebebi ise mültecilerin ağırlandığı tesislerin 21 bin olan kapasitesini hükümetin yıl sonuna kadar 36 bine yükseltme kararı. Bunun için ya var olan tesisler genişletiliyor ya da yeni tesisler kuruluyor. Örneğin Chastrès köyünde bir süredir kullanılmayan bir huzurevinin yüz mülteciyi konuk edecek bir mekana dönüştürülmesi bu sürecin bir parçası.

Hükümetin durumun aciliyetini dile getirerek yerel halka danışmadan bu tür kararları veriyor olması tepki çekiyor; söz konusu bilgilendirme toplantısında köy ahalisinin sorduğu ilk soru da, “neden bizim hayatımızı etkileyecek bir konuda bize sorulmadan kararlar alınıyor?” şeklinde oldu.

Ardından merak edilen konu ise sığınmacıların ağırlanmasının maddi boyutu. Hükümet yetkilileri bir mültecinin bir günlük maliyetinin 40 euro olduğunu, ancak bu paranın kesinlikle yerel yönetim tarafından değil, federal bütçe tarafından karşılanacağını vurgulayarak Chastrès sakinlerini rahatlatmaya çalıştılar. Tabii “kendi” evsizlerimiz varken neden yabancıları ağırlamak için bu kadar para harcanıyor diye sorgulayanlar da eksik olmadı.

Elbette toplam maliyet sığınmacıların kaldıkları süreyle yakından ilgili. Sorun şu ki bu insanların sayısının tam olarak kaça ulaşacağını ve ne kadar süre kalacaklarını kimsenin bilme imkanı yok. Bilinen tek şey, Belçika’da bir iltica başvurusunun en iyi ihtimalle altı ay içinde neticelendiği ve başvurusu kabul edilenlerin de sığınmacı merkezlerinden ayrılmaları gerektiği.

Peki ayrıldıktan sonra ne oluyor? Son aylarda mülteci akınına uğrayan Avrupa ülkelerinde yaşayan sıradan insanlar, acaba suç oranı artar mı, işimizi elimizden alırlar mı gibi kaygılar dile getiriyorlar.

Bu arada, “ellerinde Iphone’lar var, o kadar da yardıma muhtaç görünmüyorlar” diyenler ayrı bir hikaye.

Neyse ki mültecilere karşı olanlar kadar, onları ağırlamanın bir insanlık vazifesi olduğuna inananlar ve bunun için resmi kurumlar ya da gönüllü kuruluşlar bünyesinde çırpınanlar da var. İşte bu ikinci grup, bu konuda aslında toplumun en geniş kesimini oluşturan kararsızlara ulaşıp onların kaygılarını gidermeye uğraşıyor. Mültecilerin evlerini barklarını keyiften terk edip gelmediklerini; doğru politikalar uygulanırsa geldikleri yerdeki pastadan pay almak şöyle dursun, ülke ekonomisine katkıda bulunarak pastayı büyüteceklerini anlatıp duruyorlar.

Peki Avrupa Birliği’nin kurucu ülkelerinde yaşayan halklara sinmiş olan geleceğe dair güvensizlik duygusu, elindekini kaybetme endişesi, içe kapanma arzusu, yabancılara ve dış dünyaya dair beslenen korkular, AB’nin zaman zaman depreşen küresel güç olma isteğiyle ne ölçüde bağdaşıyor, o ayrı bir konu.

(8 Kasım 2015)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s