Mülteciler ve Kotalar

Ailesiyle birlikte Yunanistan’a geçmeye çalışırken boğularak hayatını kaybeden ve cansız bedeni Bodrum sahillerine vuran üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin fotoğrafı muhtemelen uzun süre kimsenin aklından çıkmayacak. Fotoğraf yayınlanmalı mıydı tartışması devam ediyor ama, bu kadar yaygınlaştıktan ve adeta bir ikona dönüştükten sonra bu tartışmanın pek de bir anlamı kalmadı.

Mülteci krizi ve buna bağlı insanlık dramları yeni olmamakla beraber, bu sarsıcı fotoğrafa dair kamuoylarından yükselen ani ve yoğun tepki belki de ileride bir dönüm noktası olarak hatırlanacak. Nitekim birçok siyasi lider de kamuoyundan yükselen tepkileri görmezden gelemedi ve “bir şeyler yapma” kararlılığını ifade etmek zorunda hissetti.

Bu “bir şeyler”, her zaman içe sindirilecek çözümler olmuyor tabii. Mesela Kanada Başbakanı Stephen Harper, kameralar önünde gözleri dolu dolu ne kadar üzüldüğünü ifade ederken, hükümetinin göçmenlerden sorumlu bakanı, “Aylan Kurdi’nin ebeveyni değil, amcası sığınma başvurusunda bulunmuş” diyerek ülkesini sorumluluktan sıyırma çabasındaydı. Trudeau ya da Mulcair gibi muhalefet liderleri de  (10 bin ya da 25 bin rakamlarını ifade edip) Suriyeli mültecilerin belli kotalar dahilinde Kanada’ya kabul edilmesini önerdiler. Böylelikle iyi niyetlerinden hiç kimsenin bir kuşkusu kalmamış oldu.

Avustralya Başbakanı Tony Abbott ise “bizde böyle dramlar yaşanmıyor çünkü göçmen teknelerini kıyılarımıza yaklaştırmıyoruz,” diyerek Aylan’ın başına gelenlerin kendi izlediği göçmen karşıtı siyaseti haklı çıkardığını iddia etti.

Bu uzak diyarlar bir yana, mülteci ve göçmen dalgalarının esas olarak vurduğu Avrupa kıtasında da durum pek parlak değil. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, “neden Türkiye’den illa Avrupa’ya gelmek istiyorlar? Orası hem güvenli hem de kültürleri daha yakın, orada kalsınlar” derken, Polonya, Çek ve Slovak yönetimleri bu insanları nasıl en hızlı şekilde Batı Avrupa’ya doğru yollarız kaygısını saklamayan açıklamalar yaptılar.

Avrupa’nın batısındaki ülkeler arasında Birleşik Krallık’ın da olduğu bilindiğinden, Başbakan David Cameron hemen “birkaç bin mülteci daha”, o da “belki kabul edebiliriz,” diye bir açıklama yapmak zorunluluğunu hissetti. 2011’den beri ülkesini terk etmiş 4 milyon Suriyelinin sadece 5 binine kapılarını açmış olan Britanya’nın yapabileceği demek ki bundan ibaretmiş.

Fransa ve Almanya ise daha yapıcı bir tavır takınıyor izlenimi verdiler. Zaten mülteciler konusundaki nispeten olumlu yaklaşımı sayesinde Merkel’in Euro krizi nedeniyle son derece bozulmuş olan imajını düzeltmeye başladığı dile getiriliyor. Fransa bunu fark etmiş olmalı ki, Cumhurbaşkanı Hollande hemen Merkel’i arayarak, “ortak girişim” çağrısı yaptı. Ancak Merkel’in aksine Hollande mülteciler için kota ifadesini kullanmamaya özen gösteriyor, zira “kota tespit etmek doğru yöntem değil” diyeli şunun şurasında sadece iki ay oldu.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği AB’ye “en az 200 bin Suriyeli mülteci kabul etmeleri” önerisinde bulunadursun, Hollande ve Merkel, Avrupa Komisyonu’nun konuyla ilgili yeni teklifler sunacağı 9 Eylül’e kadar kafa kafaya verip bir ortak mekanizma oluşturmaya çalışacaklar. Amaçları büyük ölçüde, mültecilerin AB üyeleri arasında dengeli bir biçimde dağılmasını sağlamak olacak.

Bakalım hangi AB ülkesine kaç kişilik mülteci kotası ayrılacağına dair karmaşık matematiksel hesaplamaların ardından Avrupalı liderler, Suriye, Irak ve Libya’da yaşanan kaosu nasıl dindireceklerine dair konuşmaya da vakit ayırabilecekler mi?

(6 Eylül 2015)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s