Sessiz kalıp geçiştirebileceklerini zannettiler. Tüm haber kaynakları kontrollerinde olduğu için kendi istedikleri dışında hiçbir sesin duyulmayacağını düşünüyorlardı. Aksi yönde davranmaya yeltenen olursa, rahatlıkla susturulabilirdi.
Ya da olup bitenin ne kadar önemli olduğunun kendileri bile farkında değildi; ki bu daha vahim olabilir.
Bundan otuz yıl önce, 26 Nisan 1986 günü, Ukrayna’nın Belarus’la olan sınırına 10-15 km uzaklıktaki Çernobil nükleer santralinde uzmanlar bir deney yapıyordu. Ancak işler tahmin ettikleri gibi gelişmedi. Ardarda yapılan hatalara bir de panik eklenince tarihin en büyük nükleer kazası gerçekleşti.
Santralin yakınında yaşayanlar bir terslik olduğunun farkındaydı; ama sorumlular “paniğe kapılmayın” deyince inandılar. Hatta santraldeki sorunu düzeltmek için gönüllü işçilere ihtiyaç olduğu söylendiğinde, civar köylerden pek çok kişi hiç düşünmeden yardıma koştu. Yüksek oranda radyasyona maruz kalacakları ve bu yüzden kısa bir süre sonra ölecekleri onlara söylenmemişti. Kazanın olduğu an ve bunu takip eden günlerde tam olarak kaç kişinin hayatını kaybettiği bugün dahi bilinmiyor. Uzun vadede radyasyonun etkisiyle hastalanıp ölenlerin sayısı ise onbinlerce olmalı.
Tüm bunlar yaşanırken, o zamanlar Ukrayna ve Belarus’un da bir parçası olduğu Sovyetler Birliği’nin yönetim kademesi sessizlik içindeydi. Durumun vehametinin farkına mı varamamışlardı, yoksa örtbas etmeyi mi tercih etmişlerdi, tartışmaya açık. Her ne olursa olsun, atmosferde birden bire artan radyasyon oranını birilerinin farketmeyeceğini düşündülerse, zamanın çok gerisinde kaldıkları açıktı. Nitekim patlamadan iki gün sonra, İsveçli yetkililer sorunun farkına varıp dünya kamuoyunu bilgilendirdiler.
SSCB yönetimi ancak bu noktadan itibaren halkını bilgilendirmeye karar verdi. Devlet televizyonundan yapılan ilk açıklama sadece bir kazanın gerçekleştiği, gereken tüm tedbirlerin alındığı ve bir inceleme komisyonu oluşturulduğu şeklindeydi. Civardaki yerleşimlerin tahliyesine karar vermek bile günler sürdü.
Rejimin en önemli propaganda aygıtlarından Pravda gazetesi, konuyu ilk sayfasında işlemek için tam iki hafta bekledi. Ülkenin bir numaralı ismi Mihail Gorbaçov ise ancak bir ay sonra kamuoyu önünde Çernobil’den bahsediyordu.
Oysa faciadan iki ay kadar önce toplanan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 27. Kongresi’nde Gorbaçov, “glasnost” (açıklık) ve “perestroyka” (yeniden yapılanma) sözü vermişti. Çernobil bu bakımdan önemli bir sınav oldu.
Sovyetler Birliği’nin o yıllarda içine düştüğü varoluşsal krizin çok sayıda nedeni var. Her şeyden önce, mevcut rejim artık ülkedeki halkların yönetilme rızasını yitirmişti. Yönetim kadroları dünyadaki değişime ayak uyduramazken, mevcut sıkıntılar yetmiyormuş gibi bir de ülkeyi Afganistan’da amacı ve sebebi belirsiz kanlı bir bataklığa saplamıştı.
Çernobil taşmakta olan bardağa eklenen damlalardan biri oldu. Ukrayna’daki çevreci hareket, giderek bağımsızlık talep eden etkili bir muhalefete dönüştü.
Gorbaçov ne kadar uğraştıysa da, mevcut yapı reform kaldırmayacak kadar zayıflamıştı. Yönetilenlerin rızasını tazelemek mümkün olmadı. Dünyanın o zamanki en güçlü iki devletinden biri olan SSCB, birkaç yıl içinde paldır küldür tarihe karıştı.
Çernobil faciası tarihte kalmış bir olay gibi görünebilir; ancak bölgede yaşayan ve doğrudan etkilenenler için halen günlük hayatın bir parçası. Kapalı rejimlerin nasıl işlediği ve nelere mal olabileceği konusunda da derslerle dolu.
Sessiz kalıp geçiştirebileceklerini zannettiler. Tüm haber kaynakları kontrollerinde olduğu için kendi istedikleri dışında hiçbir sesin duyulmayacağını düşünüyorlardı. Aksi yönde davranmaya yeltenen olursa, rahatlıkla susturulabilirdi.
Ya da olup bitenin ne kadar önemli olduğunun kendileri bile farkında değildi; ki bu daha vahim olabilir.
Bundan otuz yıl önce, 26 Nisan 1986 günü, Ukrayna’nın Belarus’la olan sınırına 10-15 km uzaklıktaki Çernobil nükleer santralinde uzmanlar bir deney yapıyordu. Ancak işler tahmin ettikleri gibi gelişmedi. Ardarda yapılan hatalara bir de panik eklenince tarihin en büyük nükleer kazası gerçekleşti.
Santralin yakınında yaşayanlar bir terslik olduğunun farkındaydı; ama sorumlular “paniğe kapılmayın” deyince inandılar. Hatta santraldeki sorunu düzeltmek için gönüllü işçilere ihtiyaç olduğu söylendiğinde, civar köylerden pek çok kişi hiç düşünmeden yardıma koştu. Yüksek oranda radyasyona maruz kalacakları ve bu yüzden kısa bir süre sonra ölecekleri onlara söylenmemişti. Kazanın olduğu an ve bunu takip eden günlerde tam olarak kaç kişinin hayatını kaybettiği bugün dahi bilinmiyor. Uzun vadede radyasyonun etkisiyle hastalanıp ölenlerin sayısı ise onbinlerce olmalı.
Tüm bunlar yaşanırken, o zamanlar Ukrayna ve Belarus’un da bir parçası olduğu Sovyetler Birliği’nin yönetim kademesi sessizlik içindeydi. Durumun vehametinin farkına mı varamamışlardı, yoksa örtbas etmeyi mi tercih etmişlerdi, tartışmaya açık. Her ne olursa olsun, atmosferde birden bire artan radyasyon oranını birilerinin farketmeyeceğini düşündülerse, zamanın çok gerisinde kaldıkları açıktı. Nitekim patlamadan iki gün sonra, İsveçli yetkililer sorunun farkına varıp dünya kamuoyunu bilgilendirdiler.
SSCB yönetimi ancak bu noktadan itibaren halkını bilgilendirmeye karar verdi. Devlet televizyonundan yapılan ilk açıklama sadece bir kazanın gerçekleştiği, gereken tüm tedbirlerin alındığı ve bir inceleme komisyonu oluşturulduğu şeklindeydi. Civardaki yerleşimlerin tahliyesine karar vermek bile günler sürdü.
Rejimin en önemli propaganda aygıtlarından Pravda gazetesi, konuyu ilk sayfasında işlemek için tam iki hafta bekledi. Ülkenin bir numaralı ismi Mihail Gorbaçov ise ancak bir ay sonra kamuoyu önünde Çernobil’den bahsediyordu.
Oysa faciadan iki ay kadar önce toplanan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 27. Kongresi’nde Gorbaçov, “glasnost” (açıklık) ve “perestroyka” (yeniden yapılanma) sözü vermişti. Çernobil bu bakımdan önemli bir sınav oldu.
Sovyetler Birliği’nin o yıllarda içine düştüğü varoluşsal krizin çok sayıda nedeni var. Her şeyden önce, mevcut rejim artık ülkedeki halkların yönetilme rızasını yitirmişti. Yönetim kadroları dünyadaki değişime ayak uyduramazken, mevcut sıkıntılar yetmiyormuş gibi bir de ülkeyi Afganistan’da amacı ve sebebi belirsiz kanlı bir bataklığa saplamıştı.
Çernobil taşmakta olan bardağa eklenen damlalardan biri oldu. Ukrayna’daki çevreci hareket, giderek bağımsızlık talep eden etkili bir muhalefete dönüştü.
Gorbaçov ne kadar uğraştıysa da, mevcut yapı reform kaldırmayacak kadar zayıflamıştı. Yönetilenlerin rızasını tazelemek mümkün olmadı. Dünyanın o zamanki en güçlü iki devletinden biri olan SSCB, birkaç yıl içinde paldır küldür tarihe karıştı.
Çernobil faciası tarihte kalmış bir olay gibi görünebilir; ancak bölgede yaşayan ve doğrudan etkilenenler için halen günlük hayatın bir parçası. Kapalı rejimlerin nasıl işlediği ve nelere mal olabileceği konusunda da derslerle dolu.
(1 Mayıs 2016)